Zoru başaran kolayı da yapar!
Hatırlayacağınız üzere 25 Temmuz 2022’de yine bu sütunlardan “Sayın Çavuşoğlu'nun haberi var mı?” başlığıyla kaleme aldığım yazıda;
Mustafa Karaman başkanlığındaki Kalite Birliği Derneği (KALBİR) Yönetimi’nin Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Türk Akreditasyon Kurumu’nun (TÜRKAK) akredite ettiği yerli ve yabancı belgelendirme kuruluşlarının uygulamaları arasındaki farklılıkların, “öncelikle haksız rekabete, toplumda ve özellikle sanayi kuruluşları nezdinde kalitenin kirletilmesine neden olduğu” şeklindeki yakınmalarını aktarmıştım.
KALBİR’in bir yazıyla da bu şikâyeti TÜRKAK’a ilettiği bilgisini yazıya eklemiştim…
***
Konuyla ilgili gelişmeleri aktarmadan önce;
Yazıya verilen tepkilerden hareketle kafalardaki bir karışıklığı gidermem gerekiyor.
Öncelikle TÜRKAK’ı, TSE ile karıştırmamak gerekiyor.
Her türlü madde ve mamul ile ilgili usul ve hizmet standartlarının sağlanması amacıyla kurulan TSE, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı.
Dışişleri Bakanlığı’na bağlı TÜRKAK ise uygunluk değerlendirme kuruluşlarının yeterliliklerini, uluslararası standartları esas alarak; tetkiki ve onaylanması görevini yerine getiriyor.
Yani görevini ifa ederken de ISO/IEC 17011 olarak bilinen Uluslararası Standart Sistemi üzerinden, yurt içi veya yurtdışından laboratuvar, belgelendirme ve muayene hizmetlerini yürütecek firma ve kuruluşların akreditasyonundan sorumlu.
Örneğin ürün belgelendirme faaliyetlerinin akreditasyonu ISO 17065, muayene kuruluşlarının akreditasyonu ISO 17020 ve sistem belgelendirme faaliyetlerinin akreditasyonu ISO 17021 gibi…
Sanırım daha detaylı bilgi sahibi olmak isteyenlerin, Genel Sekreterliğini Sayın Banu Müderrisoğlu’nun yaptığı TÜRKAK’ın resmi web sitesini ziyaret etmeleri yeterli olacak…
***
Konumuza dönecek olursak;
“Sayın Çavuşoğlu'nun haberi var mı?” başlıklı yazımıza, “bir devlet ciddiyetinin” ifadesi olarak verilen jet cevap, her şeyden önce “TÜRKAK’taki iş ahlakı ve disiplininin de bir yansıması…
Dolayısıyla teşekkürlerimi de ileterek;
Hem bu sütunlardan hem de KALBİR’in dile getirdiği konuların titizlikle incelendiği vurgusu yapılan cevabi yazının bizimle ilgili bölümlerine değinmek istiyorum.
Genel Sekreter Banu Müderrisoğlu’nun talimatıyla söz konusu “öneri ve şikayetleri değerlendirmek üzere TÜRKAK bünyesinde bir komisyon kurulduğuna” vurgu yapılan yazının ilişiğine KALBİR’e verilen cevap da eklenmiş…
Nezaketsizlik yapıp KALBİR’e verilen cevabı yorumlamak istemem. Ama konunun uzmanı olan dernek yönetiminin bakışını da mutlaka fikri takip açısından bu köşeye taşımak isterim.
Ancak benim de dile getirdiğim “evrakta sahtecilik” iddiasına verilen cevabı önemsiyorum:
Cevapta deniliyor ki:
“…köşe yazınızda bahsi geçen evrakta sahtecilik iddiaları ile ilgili olarak ne yazık ki kurumumuzun doğrudan bir araştırma veya soruşturma yapma yetkisi bulunmadığını, TÜRKAK’ın sadece kendi verdiği akreditasyon belgelerine ilişkin yetki sahibi olduğunu ve bu yetki çerçevesinde ilgili hususları şikayet olarak kayda alıp denetimlerde incelediğini belirtmek isteriz.”
***
Zaten “haksız rekabet ve kaliteyi kalitesizleştirmek” yakınmaları da buradan kaynaklanıyor. Yani konu burada düğümleniyor.
O yüzden TÜRKAK’ın sadece belge üzerinden değil, doğrudan araştırma ve soruşturma yetkisine de sahip olması, bu yönde bir yasal düzenleme yapılması meseleyi kökten halledecek.
Elbette ki Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasıyla sadece TÜRKAK’da değil, diplomaside de göğsümüzü kabartan bir duruş sergileniyor.
Daha açık bir ifadeyle dile getireyim;
“Türkiye Libya’da sınırı aştı, Mavi Vatan bir saçmalıktır, Türkiye Azerbaycan’a silah yardımı yapıyor, Adalar Yunanistan'ındır, Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” diyecek kadar alçaklık gösteren, Ermenistan ve Yunanistan’ın ağzıyla konuşanlar, nasıl sistem dışına itildiyse,
Türkiye’nin kalkınma hamlesinin anahtarı olan üretim ve kalite çemberimize zarar verenler de gözünün yaşına bakılmadan taca çıkartılmalı…
Emin olun bir yasal düzenleme ile TÜRKAK bünyesinde doğrudan soruşturma ve denetleme masası kurmak veya kuruma böyle bir yetki vermek;
Alman Dışişleri Bakanı’na ağzının payını vermekten daha kolay…
Özeti:
En zoru başaranlar, kolayın da üstesinden gelir!